Şube Başkanı M. Akif Sarıca Bahar TV Canlı Yayınında
|| Sayfayı Paylaş ||
|| Sayfayı Yazdır ||

Gaziantep Şube Başkanı M.Akif Sarıca, Bahar TV'ye konuk oldu. Canlı Yayına davet edilen Sarıca, ülke gündemi ve çalışma hayatına dair soruları yanıtladı.

Aşağıda Sarıca'nın Canlı Yayın Görüntüsünü izlemek için tıklayınız

 

1-                 Kendinizden ve Sendikanız Koop-İş’ten bahseder misiniz?

Öncelikle ekran başında bizi izleyen sayın seyircilerimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyorum. Bu bayramların bizleri tuğlayı tuğlaya bağlayan harç gibi tek parça olmamızı sağlayan günler olmasını diliyorum.

1969 yılında Kilis Akıncı Köyünde doğdum, ilk tahsilimi Kilis te, orta ve lise tahsilim Gaziantep de Yüksek tahsilimi İzmir de yaptım.

1989 yılında Tarım Kredi Kooperatiflerinde Göreve başladım. Bu kurumda Bölge şefliği ve Müdürlük görevlerinde bulundum. 6 yıldır Koop iş sendikası Gaziantep Şube başkanlığı görevini yürütüyorum.

                  Koop-İş Sendikası, 1964 yılında kurulmuş, Ticaret, Eğitim ve Büro işkolunda faaliyet göstermektedir ve TÜRK-İŞ Konfederasyonu üyesidir. Genel Başkanımız Eyüp Alemdar TÜRK-İŞ Genel Teşkilatlandırma Sekreteridir. Bu sene 50. Yılını kutlayan Sendikamız 50 bine yakın üyesi ile ülkemizin en büyük ve saygın sendikalarından birisidir.

 

2- Koop-İş Sendikası’nın yönetim felsefesi nedir,?

Birlik… Beraberlik..Dayanışma ve Disiplindir.

Disiplin deyince,

Bizim için disiplin,

Sendikaya bağlılık

Görev bilinci

Sorumluluk

Ekip dayanışmasıdır.

Bu faktörlerin bulunduğu her yerde başarı kaçınılmazdır.

 

 

 

 

 

3-Yakın zamanda imzalanacak toplu iş sözleşmeleriniz varmı? var ise hangi kurumlardır.

Yakın zamanda Kamu iş ve Tühis  ile  yürürlük süresi dolan ve yenilenecek toplu sözleşmelerimiz vardır.

Bunlardan

Milli Eğitim Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Valilik ve Kaymakamlıklarda,  taslak çalışmalarımız hazır Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, bazı  Üniversitelerimiz ve diğer kamu işyerlerinde  yeni dönem toplu iş sözleşmesi hazırlıklarımız devam etmektedir.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarında örgütlendik.

Bu vakıflarda 9 bin işçimiz var.

Ancak burada  Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca mahkemeye gidildi. mahkeme sürecimiz sürüyor.

 

4. Son dönemde yaşanan İş kazaları hakkında neler söyleyeceksiniz?

Ülkemizde Son yıllarda iş kazaları nedeniyle büyük acılar yaşandı. Manisa Soma’da 301 kardeşimizi şehit verince kamuoyunun dikkati bu konuya yöneldi. Ama bu ülkede iş kazaları her gün yaşanıyor, her gün şehit veriyoruz. Son birkaç yılda o kadar çok şehit verdik ki, sesimizi bir türlü duyuramadık. Davutpaşa’da merdiven altı bir işyerinde meydana gelen patlamada 21 işçimiz, Ankara Ostim’de can veren kardeşlerimiz, Tuzla’da tersanelerinde iş cinayetlerinde kaybettiğimiz kardeşlerimiz bizler tarafından unutulmadı. Bütün bunlar ülkemizin hafızasında kara birer leke olarak yer alıyor. İstatistikler, her gün ortalama dört işçimizin iş kazasında hayatını kaybettiğini ortaya koyuyor.

Biz yıllardır her fırsatta aynı şeyleri söylüyoruz: Ülkemizde birileri, karlarına kar katmak için insanların hayatlarıyla oynuyor. Maalesef bazı patronlar vicdan ile cüzdan arasında tercihini hırslarına yenik düşerek cüzdanından yana koyuyorlar. Beklentimiz tüm işverenlerinin vicdani hareket etmesi, gerekli önlemleri tam ve zamanında almasıdır. İş kazası sonucu ölümlerin “kader” olarak nitelendirilmesi doğru değil. Gerekli tedbiri almazsan kaderini kendin yaratırsın, kazaya davetiye çıkartırsın. Biz işverenlerden arabalarının özel bakımına gösterdikleri hassasiyeti lütfen işçilerinede göstersinler.

Birileri, bu ülkede köle düzenini hakim kılmak istiyor. Birileri, doymak bilmeyen açlıklarıyla, emekçilerin canlarını hiçe sayıyor. İş kazalarında kaybettiğimiz canlara baktığımızda bu rakamlar, dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip Türkiye için bir utançtır. 21. yüzyıl Türkiye’si bu utançtan kurtulmalıdır, bu gidişe artık bir dur denmelidir.

Geçtiğimiz günlerde Sayın Başbakanımızla birlikte, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında  Türk iş Yöneticilerimiz bir araya geldi. Bu toplantı bizim için umut verici oldu. Bakanlar Kurulu konuyu ele aldı. İşçi ve işveren kuruluşları olarak Sayın Bakanımız Faruk Çelik ile bir araya gelindi, konuyu ayrıntılı bir biçimde masaya yatırdılar. Dileğimiz, en kısa zamanda etkili adımlar atılmasıdır.

Bizim işçi kesimi olarak, Koop-İş olarak taleplerimiz belli. Biz iş kazalarının önlenmesi için kayıtdışılığa son verilmesini, sendikal örgütlenmenin önünün açılmasını istiyoruz. Sendikanın olduğu yerde iş sağlığı ve güvenliği önlemleri olur, iş sağlığı ve güvenliği eğitimleri olur, kalite olur, duyarlılık olur, insanca çalışma koşulları olur. Bunların sağlanması  için, sendikalaşmanın önündeki engeller mutlaka ortadan kaldırılmalıdır.”

Günümüzde özellikle küçük ve orta boy işletmelerde rekabetin boyutları genişledi, maliyetlerin düşürülmesi temel hedef haline geldi. Bu tür işyerlerinde maliyetin ilk düşürüldüğü yer ise ne yazık ki, işçi  ücretlerinin stabil tutulması, fazla çalışma, iş sağlığı ve iş güvenliği koruyucu tedbirlerin alınmaması oluyor. Açlık, işsizlik ve iş kazası riski arasında tercih yapmaya zorlanan insanlar, sağlıksız ortamlarda çalışmayı, iş kazası riskini tercih ediyorlar. Özelleştirme, taşeronlaşma ve esnek çalışma biçimleri de sağlıksız-güvenliksiz bir çalışma yaşamını dayatıyor.

Ne yazıkki  ölümlü iş kazalarında AB birincisi, dünya üçüncüsüyüz. Son zamanlarda yaşadığımız Soma, asansör kazası gibi olaylar “iş cinayeti” söylemimizin ne kadar yerinde olduğunu göstermiştir. Yaşanan bu olaylardaki işveren ihmalleri “insanlık suçu” niteliği kazanmıştır.

İşverenler muhakkak ulusal ve uluslararası mevzuatı uygulamalıdır. Kanun çıkarmak tek başına yeterli değil, aynı zamanda toplumda bu konuda bir farkındalık, bir algı yaratmamız gerekmekte. İşveren gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almasına rağmen örneğin işçi baretini takmıyorsa bu sorunu da çözmemiz gerekiyor. Toplumun tüm kesimlerinin iş sağlığı ve güvenliği konusunda hassas ve duyarlı olmasında bir farkındalık yaratmanın önemi büyüktür.

 

5. KOOP-İŞ sendikasının  Toplu iş sözleşmesi haricinde üyelere yönelik faaliyetleri nelerdir.?

Koop-İş sendikamız, Bu yıl onlarca ilimizde iş sağlığı ve güvenliği ile motivasyon ve stres yönetimi eğitimleri yapacaktır. Bu toplantılara alanında yetişmiş en nitelikli uzmanlar katılıyor, eğitimler veriyor. Geçtiğimiz hafta Gaziantep de ilki yapılarak startı verilen eğitim toplantımıza  Türk iş Genel teşkilatlandırma sekreteri ve Koop iş sendikası Genel Başkanımız Eyüp Alemdar da katıldı, arkadaşlarımıza iş sağlığı ve güvenliği  yanında Sendikamızca yapılan çalışmalar hakkında bilgi verildi. Bu toplantılarımıza devam edeceğiz. Ayrıca yalnızca biz değil, özellikle riskli işkollarında (tehlikeli ve çok tehlikeli işkollarında ) örgütlü sendikalarımızın da yoğun eğitimler yapmaları hususunda çağrıda bulunmak istiyorum.

Ayrıca; Üyelerimize Yaşam koçları aracılığı ile stres yönetimi,motivasyon,ve iletişim, imaj ve Beden dili konularında eğitimler verilmektedir.

Biz ayrıca iş sağlığı ve güvenliği konusundaki kişisel ve kurumsal çalışmaları destekliyoruz. Koop iş sendikası olarak ,  bu konuda ülkemizde yapılan her toplantıda, her platformda görüşlerimizi ve  işçi kesiminin taleplerini dile getirmeye çalışıyoruz.

Toplu iş sözleşmelerimizde, ücret maddesin ne kadar önemli ise iş sağlığı ve güvenliği ve eğitim konularıda o kadar önemlidir. Bütün olumsuzluklar ile mücadele ederek, toplumda bu konuda duyarlılık, oluşturmaya çalışıyoruz.

 

6. Örgütlenme Sorunları nelerdir?

Rahmetli sendikacı büyüğümüz, TÜRK-İŞ’in eski genel başkanlarından Seyfi Demirsoy’un çok ünlü bir sözü vardır. “Sendikacılık çileli meslektir, ancak ideali olanların işidir” der. Gerçekten de sendikacılık iğne ile kuyu kazmaya benzer.

Türk sendikacılığının bugün geldiği nokta ne yazık ki çok iyi değil. Bu konuda size vereceğim iki can alıcı rakam bunu noktayı net olarak ortaya koyuyor. Nüfusumuz bundan 30 sene evvel 45 milyonken, sendikalı işçi sayısı 2.5 milyondu. Şimdi nüfusumuz 78 milyon, sendikalı işçi sayısı 1 milyon civarında. Bu iki rakamla ne durumda olduğumuzu ve özellikle 12 Eylül’den sonra ne duruma geldiğimizi görebiliyoruz. Ülkemizin nüfusu yüzde doksana yakın artarken, sendikalaşma daha fazla oranda azalıyor.

Bunun çeşitli nedenleri var. Bu ülkede sendikalı olmak, özellikle özel sektörde işten atılmak demek. Bunun istisnaları tabii ki var ama genelde bu böyle. Yapılan bir araştırmaya göre 2002-2005 yılları arasında, 30 bine yakın işçi yalnızca sendikalı olduğu için işinden olmuş. Benzer araştırmalara devam ediyoruz, sonuçlar çok daha vahim. Ülkemizdeki çokuluslu şirketlerin tamamının dünyanın her yerinde çalıştırdıkları işçiler sendikalı. Bizim ülkemize geldikleri zaman sendikayı işyerlerine sokmuyorlar. İzmit’te bir otomobil fabrikası var, Adapazarı’nda bir otomobil fabrikası var, biri Korelilerin, biri Japonların. İkisine de gidin sendika yoktur. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Modern, güzel fabrika, üretim yapıyor, ihracat yapıyor, ama sendikayı işyerine sokmuyor. Ülkemizdeki yabancı sermayeli büyük mağazalarda da durum aynı.

Avrupa Birliği’ne girme aşamasında olduğumuz bir noktada, bu tablo, bu görüntü Türkiye’ye hiç yakışmıyor. Türkiye’deki basın organlarına ve televizyonlara baktığımız zaman, ancak yüzde 2’sinde örgütlü olduğumuzu görüyoruz. Bizim sıkıntılarımızı, problemlerimizi, basında çalışan o kardeşlerimiz gündeme getiriyorlar ama onların da sendikası yok.

12 Eylül’ün üzerinden 35 sene geçti. 12 Eylül’den evvel yaşananları biliyoruz. Ancak bir iki tane yanlış örneğin bedelini biz 35 senedir ödemeye devam ediyoruz. Bizim de yanlışlarımız olmuştur ama şu anda Türkiye’de sendikalar o noktada değiller. Daha çok üretmek için, işyerini işverenden daha çok koruyorlar. Biz biliyoruz, işveren varsa işçi var, iki taraf birbirini tamamlayan bir bütün. Bunun binlerce örneği var. İşverenden daha çok işçi arkadaşlarımız, sendikalarımız sahip çıkıyorlar işyerlerine. Şimdi biz üretimi nasıl artırırız, işyerine daha çok nasıl sahip çıkarız, daha çok kaliteli mal nasıl üretiriz, işverenimize daha çok nasıl kazandırırız, bunun için çalışıyoruz. Sendikalarımızın eğitim programlarına baktığınız zaman bunları görürsünüz.

Sendikalar söylemlerde demokrasinin vazgeçilmez kurumlarından. Örgütlü, demokratik toplumlarda demokrasinin vazgeçilmez kurumlardan biri. İşverenimiz ve siyasetçiler diyorlar ki “Hakkına razı ol, sendikayla ne işin var senin, bak dışarıda birçok işsiz var.” Öyle bir toplum isteniyor ki, istediğimi alayım, istediğim zaman çıkartayım. Özel sektörde belli bir seneye kadar çalıştırıyor, sonra kıdem tazminatı ya da başka bir gerekçeden kurtulmak için işten çıkartıyor. Çok az da bir cezası var, o cezayı ödüyor ve yerine yeniden işçi alıyor. Bu işçileri köle düzenine mahkum etmektir.  Burada şu isteniyor: Köle düzeninde işçi çalıştırayım, istediğim zaman işçiyi atayım, kural olmasın, sözleşme olmasın, kanun olmasın… Olay bu. Ülkenin en büyük fabrikalarında sendikalar var. Bu işyerlerinde iş barışı da var, üretim de var, verimlilik de var. Türkiye’de de sendikalı işçinin olduğu yerde kaliteli mal var, üretim var, barış var, huzur var, ama sendikanın olmadığı yerde bunlar yok. Kuralsızlık isteyenler,  bu ülkede sendika istemiyor.

1980’li yıllarda Kamuda çalışan işçi sayısı 1 milyonun üzerindeydi. Ancak 2000’li yıllarda Kamudaki işçi sayısı 200 binlere kadar düştü. Diğer yandan kamudaki taşeron sayısı belediyelerdeki çalışanlarla birlikte 1 milyonun üzerinde. 

Bu gün kamu kesiminde 750 bin, özel sektörde de buna yakın taşeron işçisi çalışıyor. Bu işçileri örgütlediğimizde işten atılıyorlar. Örgütleyip toplu iş sözleşmesine çağırdığımız alt işverenler (taşeronlar) de ihale koşullarının işçilere ek bir ödeme yapmalarına izin vermediğini söylüyorlar.

Torba kanunda kamu ihale sözleşmeleri kanununda yapılan değişiklik ile taşeronların toplu iş sözleşmesinden gelecek ek mali yükümlülükleri asıl işverene aktarma imkanı geldi. Bu düzenlemenin örgütlenmeyi olumlu etkilemesini bekliyoruz. Biz koop-iş sendikası olarak bu konuda gerekli bilgilendirmeyi yaptık. Sendikamız da bu çerçevede örgütlenme çalışmalarına başladı.

 Bir husus iyi bilinmeli, nitelikli bir demokrasi örgütlenmiş bir toplum ile mümkündür. Örgütlenmiş toplumun öncüsü sendikalardır. Demokrasiye inanan herkes işçilerin örgütlenme haklarına saygılı olmalı, destek vermelidir.

 

7. Taşeron Uygulamasına Nasıl Yaklaşıyorsunuz?

Alt işveren (taşeron) işçileri konusu zaman içinde bir trajediye dönüştü. “ucuz işçilik” adına taşeron uygulaması kanunun özünü zedeledi amacından tamamen uzaklaştırdı. Niye böyle söylüyorum? Uygulamada asıl işveren ile alt işveren (taşeron) arasındaki ilişkilerin özellikle kamu kesiminde büyük bir bölümü muvazaa. Muvazaa aldatma, yanıltma demek. Kim aldatılıyor? İşçi. Asıl işveren ile alt işveren işçiyi aldatıyorlar. Alt işverenler değişiyor, ancak işçiler değişmiyor. Bu muvazaanın açık delili. Mahkemelerde muvazaa olduğuna, alt işveren (taşeron) işçilerinin ilk günden itibaren asıl işverenin işçisi olduğuna karar veriyorlar. Kamu işvereni mahkeme kararına uymuyor. Olayları yakından izlediğinizi biliyorum. Örnek karayolları işçileri. Bazı Üniversiteler.

Torba kanun ile yapılan düzenlemeler içinde bazı olumlu gelişmeler var. Ancak 21.09.2014 günü Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı bir sunum yaptı. Ekim ayı içinde torba kanunda bazı değişiklikler ve ilave düzenlemeler yapıldı. Yukarıda da kısaca değindiğim gibi bu düzenlemelerden sonra kamu kesiminde çalışan taşeron işçileri korkmadan sendika üyesi olabilecekler ve yapılacak toplu iş sözleşmesinin koruyucu şemsiyesi altına girebilecekler. Bu olumlu ama kamu kesiminde ve özel sektörde çalışan taşeron işçileri arasında doğan ayrım olumlu değil.

Taşeron işçilerinin hakları bakımından asıl işveren işçilerinden bir farkları yok. Onlarında kıdem tazminatı, yıllık ücretli izni, fazla çalışma ücreti vb. hakları var. Sıkıntı uygulamada bu hakların kullandırılmaması.  Kullandırmayan kim? Asıl işveren ile taşeron arasında kurulan ilişki.

Amacımız asıl işlerde taşeron uygulamasına son vermek. Aslına bakarsanız 4857 sayılı iş kanununun ikinci maddesi bu konuda ciddi bir sınır getiriyor. Ancak “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler” alt işverene (taşerona) verilecektir. Demesine rağmen Sorunların büyük bölümü uygulama sorunu. Kanunun bu hükmü zorlanıyor. Kanuna çelme atılıyor, çiğneniyor, dolanılıyor. Muvazaa yapılıyor. Olan işçilere oluyor.

Alt işveren (taşeron) uygulaması hukuk kuralları içinde olduğu sürece saygılıyız. Amacımız bu uygulamayı tamamen ortadan kaldırmak. Bunun mücadelesini veriyoruz, vermeye devam edeceğiz.

Kamu kesimindeki taşeron işçilerini kadroya aldırmak hedefimiz. Unutulmasın ki bunlar işçi, kendi iradeleri dışında işçi statüsü dışına çıkarılmalarına da karşı çıkarız.

 

8. İşçi kesiminin Avrupa ve gelişmiş ülke çalışanlarının çalışma şartlarına ulaşması için Türkiye’de nelerin değişmesi lazım? Neleri öngörüyorsunuz?

Öncelikle çalışma hayatına yönelik köklü bir değişime ihtiyacımız var. İnsan onurunu merkeze alan, emeğe saygı duyan ve çalışana hak ettiğinin tam karşılığını veren bir sistemin geliştirilmesi gerekiyor. Bu noktada Avrupa ya da gelişmiş ülkeleri referans alabileceğimiz gibi dünyaya örnek olabilecek ve tamamen bize özgü bir çalışma hayatı politikası da geliştirebiliriz. Ancak şunu kabul edelim ki mevcut durumda Türkiye’deki çalışma koşulları, emeğin karşılığının tam olarak verilmemesi üzerine inşa edilmiştir. İş güvencesinin olmaması, işverenin sendikasızlaştırma çabası, taşeronlaşmayla birlikte kurumsal bir kimlik kazandırılan emek sömürüsü gerçeğiyle karşı karşıyayız. Mevcut kamu yönetimi anlayışına göre devletin işçiye ihtiyacı yokmuş gibi bir algı oluşturulmak istendiğini görüyoruz. Ancak kamu kurumlarında 750 bin civarında taşeron işçi çalıştırılıyor. Devlet, özelleştirmeleri yaparken elinden çıkardığı kurumların işleyişiyle ilgili sorumluluğunda olan denetim mekanizmasını yeterince uygulamıyor. Soma’yı buna örnek gösterebiliriz. İş güvencesinin sağlandığı, taşerona tamamıyla son verildiği bir perspektifi hayata geçirmeliyiz. ILO başta olmak üzere çalışma hakkını koruyan uluslararası sözleşmeleri imzalamakla kalmayıp, gereklerini de yerine getirmeliyiz. Aksi takdirde insan onuruna yakışır bir çalışma hayatına sahip olamayız.

9- Sendikanız da üye olduğu UNI nedir? biraz açıklar mısınız?

Sendikaların ortaya çıkması ile birlikte, farklı ülkelerdeki sendikalar, uluslararası birlik ve dayanışma arayışında olmuşlardır. Dolayısıyla farklı ülkelerde aynı işkollarında faaliyet yürüten sendikalar, gerek bölgesel gerek küresel ölçekte bir araya gelerek üst örgütler, federasyonlar, konfederasyonlar kurmuşlardır. UNI Küresel Sendikası, dünya ölçeğinde, çeşitli ülkelerde, “vasıf gerektiren işler ve hizmetler sektörü”nde faaliyet gösteren çok sayıda sendikanın üst birliği, küresel federasyonudur. Dünya çapında, 150 ülkede, UNI Küresel Sendika’ya üye 900 sendika bulunmaktadır. Bu 900 sendikanın toplam 22 milyon üyesi vardır. Koop-İş, sendikasıda UNI Küresel Sendikası üyesidir.

Haber tarihi: 06/05/2015 Görüntülenme: 1825
Gaziantep Şubesinin sayfasına git
Gaziantep Şubesine ait son 10 haber
   
KOOP-İŞ Sendikası | Özveren Caddesi No:6, 06570, Maltepe/ANKARA, Tel: 0.312.229 44 80, 0.312.230 08 55, Faks: 0.312.229 58 36, [email protected]
İşbu sitenin tüm hakları saklıdır. Site içerisindeki resimler, yazılar kaynak gösterilmek kaydı ile kullanılabilir. © KOOP-İŞ    |    E-Posta Servisi
Web Tasarım